Translate / dil çevirici

15 Mayıs 2008 Perşembe

DÜŞÜNCE TARİHİNDE MÜZİĞİN GELİŞİMİ

ANTİK YUNAN VE ROMA’DA MÜZİK

Batı müziğinin yazılı tarihi Antik Yunan (MÖ yaklaşık 10.yy ve 9.yy) ve Roma dönemine dayanır. Daha önceki dönemler hakkında günümüze kalmış yazılı kaynaklar yok denecek kadar az olduğundan, batı müzik tarihinin başlangıcını Antik Yunan ve Roma dönemlerinde aramak doğru olacaktır. Avrupa kültürünün toplumsal ve düşünsel temellerinde olduğu gibi, müzik alanında da Antik Yunan kültürünün bağlantıları bulunmaktadır.
Müzik hakkında antik çağdan kalan yazılı kaynaklar o dönemlerden kalan mimari yapılar veya heykeller kadar şanslı değildi. 16. yüzyılda keşfedilen az sayıda ilahi ve şarkı örneklerinin dışında, Antik Yunan ve Roma İmparatorluğu dönemine ait müzik eserleri günümüze kadar gelememiştir. Buna karşın, Yunan ve Roma’nın müzik kültürüyle ilgili bilgiler – heykel, mozaik, vazo, mezar ve başka yapılar üzerine resmedilen ya da oyulan eserler sayesinde- modern çağlara dek gelmeyi başardı.
Antik Yunan uygarlığından günümüze kalan müzik örneklerinin çoğu uygarlığın geç dönemine aittir. Antik Yunan müziğinin özellikleri ancak bu örneklerden ve yazılı kaynaklardan yola çıkılarak tahmin edilebilmektedir: Teksesli fakat özellikle vurmalı ve üflemeli çalgı eşliğinin sık sık kullanıldığı bir müziktir bu. Antik Yunan müziğiyle ilgili belgelerin azlığına karşın, Yunalı düşünürlerin geliştirdiği kuramlar günümüze kadar gelmiş. Özellikle de Ortaçağ Avrupası’nın müzik kültürünü derinden etkilemiştir. Platon ve Aristoteles müziğin doğası, evrendeki yeri, insanlar üzerindeki etkileri ve toplum içindeki uygulamaları konularında düşünceler ürettiler. Ünlü Yunanlı düşünür ve matematikçi Pitagoras’tan itibaren Yunanlı kuramcılar sesler arasındaki sayısal ilişkileri keşfettiler. Müziğin fiziki konusunda olduğu kadar felsefesi üzerine de kuramlar geliştirdiler. Onların oluşturdukları temeller günümüzde geçerli olan ilkelerin özünü oluşturur.
Pitagoras ve yandaşları müziğin fiziksel evrenin temel anahtarı olan matematikle çok yakın ilişkide olduğu kanısındaydılar. Pitagoras sesler arasındaki aralık ilişkilerin matematiksel bağlantılarını keşfetmiş, oran hesaplarını matematiğe dayanarak ortay çıkarmıştı.
Müzik ile şiir arasında çok yakın ilişki kuran antik Yunan kültürü için bu iki terim neredeyse eşanlamlıydı. Platon şarkıyı “konuşma, ritim ve melodinin birleşimi” olarak tanımlar. Yani bir anlamda müzik şiirin melodiyle okunmasıdır. Nitekim, tarih boyunca müzikte sıkça kullanılan “lirik” kelimesi Antik Yunan dönemine dayanmaktadır. “lirik şiir” terimi ile lir çalgısı eşliğinde okunan şiir anlamında kullanılıyordu. Yüzyıllar içinde, bu ve buna benzer Antik Yunan şiirine dair terimler müzik terimi olarak kullanılmaya başlandı.
Antik Yunan uygarlığında müzik dini törenlerde, eğlencelerde ve tragedyalarda kullanılıyordu. Antik Yunan düşünürlerinin özellikle ses sistemleri üzerine geliştirdikleri müzik kuramları Avrupa’daki çoksesli müzik kuramının temelini oluşturdu. Antik Yunan uygarlığını müzik kültürü Roma İmparatorluğu tarafından benimsendi ve sürdürüldü. Roma İmparatorluğunun güç ve görkeminin doruklarını yaşadığı 2. yüzyılda, kültürlü Romalılar; Yunanca ve Latince eğitimleri kadar müzik eğitimi de alıyorlardı. Ne var ki, Roma İmparatorluğunun zayıflamasıyla Antik Yunan ve Roma’nın müzik kültürü ve geleneği tümüyle olmasa da Ortaçağ Avrupası’na devroldu. Yaklaşık bin yıl boyunca kendi içinde dönüşüme uğrayarak batı dünyasının çoksesli geleneğine dönüştü.

ANTİK YUNAN’DA ÇALGILAR

Antik Yunan uygarlığında çalgılar mitolojik tanrılarla bağlantılıydı. Bugün halen Yunan uygarlığının en karakteristik çalgısı olan “lir” Apollo’nun simgesi idi. Üflemeli bir çalgı olan “aulos” ise Diyonisos’a atfedilen bir çalgı idi. Her iki çalgının da Küçük Asya’dan Yunanistan’a geldiği tahmin edilmektedir. Bu çalgılar şarkılara ve epik şiirlere eşlik etmek amacı ile çalınırdı. Lir ve onun akrabası sayılan kithara ilk dönemlerde 5 ya da 8 tel, sonraki dönemlerde 11 tele sahipti. Tek ya da çift kamışlı bir üflemeli çalgı olan aulos ise çoğu yerde çift gövdeli resmedilmiştir. Aulos çoğunlukla Diyonisos’a atfedilen şiirlere eşlik etmek için kullanılırdı. Diğer yandan, Aishilos, Sofokles, Euripides gibi yazarların ünlü tragedyalarında da kullanılmaktaydı bu çalgı. Böylece, koro ile aulos’un sesi arasında bazen bütünleşme bazen de diyalog oluşmaktaydı.

RÖNESANS DÖNEMİ VE MÜZİK

1300’lü yıllar, Rönesans’ın temel düşüncesi olan hümanizmin yeniden canlandığı bir dönem olmuştur. Antik Yunan felsefesine ve yazılarına ilginin doğduğu bir dönemdi bu. Ortaçağ boyunca önemli bir kültürel ve siyasal merkez olan Bizans imparatorluğu 1100’lü yıllar topraklarının kontrolünü kaybetmeye başlıyor, gün geçtikçe küçülüyor ve zayıflıyordu. Bunu fırsat bilen Roma, tek siyasal güç olma isteği ile, 1096’da düzenlenen ilk haçlı seferi sırasında Haçlı Ordularını Bizans’a saldırtarak Doğu imparatorluğunun gücünü iyice kırdı. 1300’lü yıllara gelindiğinde, halen gücünü toparlayamayan Bizans topraklarından çok sayıda Bizanslı düşünür ve aydın Batı’ya, özellikle İtalya’ya göç etmeye başladı. 14.yüzyılda, İtalya’da Antik Yunan yazılarının ve düşüncelerinin yeniden keşfedilmesi kısmen bu göçler sayesinde gerçekleşti. Çünkü Bizans’tan göç eden aydın ve düşünürler Yunanca’dan ve Arapça’dan çevrilmiş Antik Yunan yazılarını beraberlerinde getirmişlerdi batıya.
Antik Yunan yazıları yalnız edebiyat alanında değil, resim, heykel, m,mari ve müzik alanlarında da etkili oldu. Ressam Giotto (1266-1337) ve çağdaşları kuralcı ve simgesel resim tekniğini terk ederek nesnelerin doğal halleriyle resmedildiği bir anlayışa doğru yönelerek Rönesans resim anlayışının öncüsü oldular. Edebiyat ve sanat 13. yüzyılın din merkezli bakış açısından, artık yavaş yavaş insan merkezli bakış açısına doğru yönelmeye başlıyordu.
Müzik alanında da yeni yönlere doğru bilinçli adımlar atılmaya başlanıyordu 14. yüzyılda. Bu değişimlerden en büyük etkiyi yaratmış olanı Fransız şair ve besteci Philippe de Vitry’nin (1291-1361) 1320’li yılların başında yazdığı “Ars Nova” (Yeni Sanat) adlı kitaptı. Kitabın başlığı Ars Nova öyle etkili oldu ki, ısa zaman içinde, 14. yüzyılda Fransa’da yelişen yeni müzik üslubunu ifade eden bir teri olarak kullanılmaya başlandı. Bu terim 14. yüzyıl Fransa’sındaki yeni müzik anlayışını betimlerken, Ars Antiqua (Eski Sanat) terimi de 14. yüzyıl öncesinin müziğini ifade eden karşı terim olarak kullanılmaktadır bugün.
Ars Nova’nın temel düşüncesi, esasen Notre-Dame ekolü bestecileri başlatılmış olan ritmik kullanımın daha farklı yönlerde geliştirilmesidir. Motet, kökenlerini dini müziğe dayandıran bir biçim olmakla birlikte, 13. yüzyıldan itibaren dini bağlamdan uzaklaşmış, fakat tenor partisinde kullanılan Gregoryen ezgiler nedeni ile dini öğelerle bağlarını tümüyle kopartmamıştı. Roman de Fawel 1300’lü yılların müziksel geleneğini yansıtan çok önemli bir kaynak olarak günümüze ulaşmıştır. Roman de Fawel içinde 34 motet ve toplam 167 müzik kesiti barındırmaktadır.
Roman de Fawel’in içinde Philippe de Vitry’nin beş moteti bulunmaktadır. Bu motetler, Ars Nova akımının ilk örnekleri olan ve isorithmic olarak adlandırılan üslupta yazılmıştır. Bu üslupta, tenor partisinde bulunan cantus firmus belli bir ritmik kalıpla müziklendiriliyordu. Bu ritmik kalıp sürekli tekrar ederek bir ritmik döngü oluşturuyordu. bu üslupta bestelenen motetlere İsoritmik motet adı veriliyordu ve Fransa’daki Ars Nova bestecilerinin en gözde biçimi halini almıştı.
14. yüzyıl bestecileri, önceki kuşaklara göre, çoksesliliği daha yoğun biçimde kullanıyordu ve dindışı müziğe daha fazla ilgi duyuyordu. Çoksesliliğin gelişimi ve karmaşıklaşması kilisenin pek hoşuna gitmiyordu ve bunun bir nendi vardı: dini müzikler çoksesli olduğunda ses partileri yoğunlaşıyor, ritmik yapılar karmaşıklaşıyordu. Bu durumda müziğin içindeki dini metinlerin anlaşılması güçleşiyordu. Kilise için ayinlerde ön planda olması gereken müzik değil metinlerdi.
Ars Nova geleneğinin en önemli temsilcilerinden biri olan Guillaume de Machaut truver geleneğinin aşk şarkılarının da takipçisiydi. 14. yüzyıl Fransa’sında gündemde olan şanson (şarkı) formları arasında balat, virelai ve rondo gibi biçimleri kullanarak gelişmelerinde katkıda bulunan bir besteciydi. Onun geliştirdiği formlar arasında balat ön plana çıkmaktadır.

RÖNESANSTA ÇALGILAR

14. ve 15. yüzyılların müziğinde çalgıların ne kadar yer tuttuğunu tam olarak söylemek mümkün değildir, çünkü dönemin el yazmaları partilerin vokal ya da çalgısal olduğunu belirmemekteydi. Buna karşın, dönemin resim ve edebiyat yapıtlarından yola çıkılarak, çoksesli müziğin vokal ve çalgısal gruplarla ya da ikisinin birleşimiyle seslendirildiği söylenebilir. Ayrıca bu dönemde motetlerin tenor partileri (yani en alt partileri) çalgıyla icra ediliyordu artık.
Açık havada yapılan kutlama ve eğlencelerde ya da ciddi törenlerde geniş topluluklar kullanılıyordu. Çalgılar ikiye ayrılıyordu: yüksek sesli ve yumuşak sesli çalgılar. Yumuşak sesli çalgılar arasında en popüler olanlar lavta, psalter, taşınabilir orglar ve flütlerdi. Yüksek sesli çalgılar arasında ise bugünkü obuaya benzeyen shawm, trompetin ilk örneklerinden biri olan kornet gibi çalgılar kullanılıyordu. Ayrıca vurmalı çalgı olarak çanlar, ziller ve davullar topluluklarda yer alıyordu.
Tuşlu çalgılar 15. yüzyılda gelişimini hızlandıran çalgılar arasındaydı. Taşınabilir orgların yanı sıra kiliselerde yer alan büyük orglara 1300’lü yıllardan itibaren pedal tuşları eklendi. Farklı boruların seçilmesini sağlayarak farklı sesler elde etme olanağını sunan “stop” sistemi ve ikinci tuş dizgesinin eklenmesi de 15. yüzyılın ilk yarısında gerçekleşen yenilikler arasındaydı.

DOSTLUK DÜŞMANLIK ÜZERİNE FELSEFİ SÖZLER

ARKADAŞLIK, DOSTLUK VE DÜŞMANLIK ÜZERİNE FELSEFİ SÖZLER


Üç gerçek dost vardır: yaşlı bir kadın, yaşlı bir köpek ve hazır para. (Benjamin Franklin)

Dostluğumuzu meydana getiren yalnızca çıkarlardır. (La Rochefoucauld)

Dostluğun kolları, birbirimizi dünyanın bir ucundan bir ucuna kucaklayabilecek kadar uzundur. (Montaigne)

Biri gerçeği duymak istemediği, öteki yalana hazır olduğu zaman dostluk, dostluk olmaz. (Cicero)

Dost? .. Kulağa kaçan piredir. (Cervantes)

Yalnızca hava, ışık ve dostun varsa hiç üzülme (Goethe)

Dostluk kanatsız sevgi gibidir. (Byron)

Dost dilinden tatlı bal bulamadım. (Pir Sultan Abdal)

Yaşamda hiçbir şey dostluk kadar değerli olamaz. (Aristoteles)

Gerçek arkadaşlığa, gerçek aşktan daha ender rastlanır. (La Fontaine)

Çok dostu olanın aslında hiç dostu yoktur. (Aristoteles)

İyi dostluklar temiz hesaplarla kurulur. (Balzac)

Arkadaş, arkadaşının kusurlarına ve zayıflıklarına katlanmak zorundadır. (Shakespeare)

Dostun yumruğu acıdır. (Hz. Ali)

İnsanın en büyük düşmanı kendisidir. (Cicero)

Düşmanlarınızı tapılacak tanrılar haline getirmeyin (Victor Hugo)

En büyük yalnızlık bazı kişilerle birlikte olmaktır. (Valery)

Dost kendisi ile samimi olabildiğim yanında yüksek sesle düşünebildiğim kişidir. (Emerson)

Kötü dost dostluğun muhasebecisidir, iyiliği dostluk için yapmaz çıkarı için satar. (Konfüçyüs)

İki dostun ikisi de kendisinin ötekinden bir parça üstün olduğunu düşündüğü sürece sürer. (Balzac)

İnsanın bıraktığı her etki bir düşman yaratır. (Oscar Wilde)

Dostlarımı iyi görünüşlerine, tanıdıklarımı karakterlerine, düşmanlarımı anlayışlarına göre seçerim. (Oscar Wilde)

Dostu olmayan biri başka her şeye sahip olsa da yaşamak istemez. (Aristoteles)

Bir dost nedir ? Öteki ben. (Zenon)

Dost, onunla birlikteyken olduğun gibi görünebileceğin, ruhunun tüm gizlerini anlatabileceğin biridir. Onunla birlikteyken kendini korumaya gerek yoktur. (Rousseau)

Dostlarını hediyelerle satın alma, sen onlara hediye vermeyince onlar da seni sevmekten vazgeçerler. (Emerson)

Dostluk iki vücutta yaşayan bir ruh, iki ruhta yaşayan bir vücuttur. (Aristoteles)

İnsanın dostu yoktur, mutluluğuna ortak olmak isteyenler vardır. (Napoleon)

Dostların her şeyi birbirine benzer. (Platon)

Güller, laleler, bütün çiçekler solar, çelik ve demir kırılır ama gerçek dostluk ne solar ne kırılır. (Nietzsche)

İki dosttan biri daima ötekinin kölesidir. (Lermontov)

Tanrıya ettiğim dua çok kısadır: “Tanrım düşmanlarımı gülünç duruma düşür.” (Voltaire)

Dostluk yalnız kişiler arasıdır, uluslararası olamaz. (Hegel)

İnsanlar, başkalarının kendileri hakkındaki söylediklerini bilselerdi, kimsenin dostu olmazdı. (Pascal)

Dost, belirsiz işlerde belli olur. (Cicero)

Dostluğu kuran ve sürdüren erdemdir. (Cicero)

Tek bir düşmanı olan, her yerde onunla karşılaşır. (Emerson)

Cömertlik dostluğun ruhudur. (Oscar Wilde)

Bencillik dostluğun zehiridir.(Balzac)

Hep kendi çıkarını kollayan, pek çabuk düşman kazanır. (Konfüçyüs)

İnsanın kendisinin değil iyi günlerinin dostları vardır. (Napoleon)

İnsan hiçbir yerde kendisinden iyi dost bulamaz. (Dickens)

Biri sana sırtını çevirirse üzülme, böylece dostunla düşmanını ayırt etmiş olursun. (Hz. Ali)

Dostluğu doğuran duygulardaki uygunluktur. (Demokritos)

Açık yürekle konuşan düşman içten pazarlıklı dosttan iyidir. (Hz.Ali)

Pahalıya mal olan yandaşlardan kaçınmak gerekir. (Montaigne)

Dalkavukluktan kurtulmanın en iyi yolu bir dostun içtenliğidir. (Bacon)

Dost insanın ikinci benliğidir. (Aristoteles)

Yenilenmiş dostluklar, çözülmemiş dostluklardan daha çok özen ister. (La Rochefoucauld)

Şu ellerin taşı hiç bana değmez, ille dostun gülü yaralar beni. (Pir Sultan Abdal)

Arkadaşlık öyle bir bağdır ki, para istemezsen ömür boyu sürebilir. (Mark Twain)

Düşmanlarınızı bağışlayın. Hiç bir şey onların canını bu derece sıkmaz. (Oscar Wilde)

Daha iyi, iyinin düşmanıdır. (Shakespeare)

En iyi dostlarımızın uğradıkları kötü durumlarda bile hoşumuza giden bir şeyler buluruz. (La Rochefoucauld)

Akıllı bir insanın en iyi dostu kendisidir. (Emily Bronte)

Düşmanımı bağışlarsam düşman diye bir şey kalmaz. (Alain)

Yenilmesi gereken ilk düşmanlar öfke ve umutsuzluktur. (Alain)

Dostluğun düğüm noktası dert ortaklığıdır. (Bacon)

Dost hem iyi görünen, hem iyi olan insandır. (Platon)

Küçük bahanelerle size sert davranan arkadaşınıza asla güvenmeyin. (Aisopos)

Akıllı düşman, akılsız dosttan daha hayırlıdır. (Hz.Ali)

Düşmanlarınızı sevin, çünkü kusurlarınızı yalnız onlar size açıkça söylerler. (Benjamin Franklin)

İnsan ruhunun sağlıklı kalabilmesi için en gerekli şey bir dostun candan uyarmalarıdır. (Bacon)

Dünyada dost diye bir şey yoktur, dostlarım. (Aristoteles)

Dosttan beklenen, yanlış davrandığımızda yanımızda olmasıdır. Davranışlarımız doğruyken herkes yanımızda olur. (Mark Twain)

Dertlerini dökecek dostları olmayanlar, kendi yüreklerini kemiren yamyamlardır. (Bacon)

Denedikten sonra dost edindiklerini bağrına bas, ama her ilk tanıştığınla, hemen el sıkışıp dost olma. (Shakespeare)

Dostluk, duygulu ve erdemli iki insan arasında kendiliğinden ortaya çıkan bir anlaşmadır. (Voltaire)

Ben düşmanlarımla başa çıkabilirim. Tanrı beni dostlarımın kötülüğünden korusun. (Voltaire)

İnsanları yargılarsan onları sevmeye zamanın kalmaz. (Rahibe Teresa)

Hayat, arkadaşlıktan daha büyük bir hediye vermez. (Voltaire)

AŞK VE AİLE ÜZERİNE FELSEFİ SÖZLER

AŞK VE AİLE ÜZERİNE FELSEFİ SÖZLER

Ne pahasına olursa olsun evlenin. Karınız iyi çıkarsa mutlu; kötü çıkarsa filozof olursunuz. (Sokrates)

Güzel yaşam ancak aşk ile sağlanır. (Platon)

Bütün mutlu aileler birbirine benzer, mutsuz ailelerin her biri ise kendine göre mutsuzdur. (Tolstoy)

Aile, kralların bile giremediği bir kaledir. (Emerson)

Aşk ve zorunluluk herhalde en iyi öğretmendir. (Goethe)

Kadın şefkat ve güzelliğin, erkek doğrunun ve hakkın simgesi olursa, o evde mutluluk olur. (La Rochefoucauld)

Çocukları anneler, babalarından daha çok severler. Çünkü anneler onların kendi çocukları olduğundan emindir. (Aristo)

İnsanlar, anneleri onları ne yaptıysa o olurlar. (Emerson)

Dünyada aşkın, aşıkları şair yapmadığı hiçbir yer yoktur. (Voltaire)

Erkek, seven kadından korksun. Çünkü o zaman kadın her fedakarlığa katlanır ve başka her şey ona önemsiz görünür. (Nietzsche)

Kadında feci olan şey, ne onlarla ne onlarsız yaşanabilmesidir. (Byron)

Endişe ile sevgi, kadın kısmında birbirine eş gider, ya çoktur ya hiç yoktur. (Shakespeare)

Aşk, erkeğin yaşamının yalnız bir kısmıdır, ama kadının bütün varlığıdır. (Byron)

İnsanlıktan çıkmış bir aşk bencildir. (Dostoyevski)

Tanrının gazabına uğramayan günahkarlar yalnız sevgililerdir. (Platon)

Şımarık bir kız mutsuz bir kadın olur. (Maurois)

Kadınların bizi mutlu etmek için bir tek yolları vardır; oysa bizi mutsuz etmek için otuz bin türlü yol bilirler. (Heine)

Sevgi ile nefret arasındaki fark şaşılacak kadar azdır. (Bernard Shaw)

Erkeklerin bütün çektikleri kadın yüzündendir. (Tolstoy)

İnsanda sevgi ve saygı uyandıran iki şey vardır; Bir şeyin sizin olması ve o şeyi sevmek. (Aristo)

Erkekte gelecek, kadında geçmiş ararım. (Oscar Wilde)

Aşkın gözlükleri o kadar pembedir ki, bakırı altın, yokluğu varlık, gözdeki çapağı inci gibi gösterir. (Cervantes)

Aşk zayıf kalplere kolayca girebilir. (Boccaccio)

Parasız aşk, tabanı olmayan fakat pırıl pırıl parlayan boyalı çizmeye benzer. (Anatole France)

Erkekler şaraba benzer, geçen yıllar kötülerini ekşitir, iyilerini de olgunlaştırır. (Cicero)

Namuslu erkekler çabuk evlenir, akıllı olanlar hiçbir zaman (Cervantes)

Sevmekten sonra en büyük mutluluk sevgisini itiraf etmektir. (Andre Gide)

Sevgi ne kadar büyükse, kederi de o kadar büyük olacaktır. (Spinoza)

Kadın kocasının; delikanlılıkta sevgilisi, olgun çağda arkadaşı, ihtiyarlıkta hastabakıcısıdır. (Bacon)

Kadınlar yaşama ancak kalp bağlarıyla tutunurlar. (Madame de Stael)

Kadın üzerinde her şeyin döndüğü bir vidadır. (Tolstoy)

Karısının giyinme odasına giren bir koca ya filozoftur ya da deli. (Balzac)

Aşk olduktan sonra mutsuz yaşanılabilir. (Dostoyevski)

Kadınların süs ve aylaklıklarının bizim alınterimiz ve emeğimizle beslenmesi, gülünç ve haksız bir şeydir. (Montaigne)

Erkeği erkek yapan kadındır. (Zola)

Sevgi birliğe, bencillik yalnızlığa götürür. (Schiller)

Bir anne, yüreği dibinde her zaman af bulunan derin bir uçurumdur. (Balzac)

Erkekle kalpleriyle değil düşünceleriyle yaşar. (Çehov)

Bir aileyi yönetmek, bir devleti yönetmekten hiç de daha kolay değildir. (Montaigne)

Kadınsız bir erkek horozsuz bir tabanca gibidir; erkeği ateşleyen kadındır. (Victor Hugo)

Bir memleketin yükselmesi, ev ve aile içindeki sevgiye bağlıdır. (Dickens)

Erkekler kadınların ilk aşkı, kadınlar erkeklerin son aşkı olmak ister. (Oscar Wilde)

Evlilik dünyanın en güçlü sihirbazıdır. Önümüze konan harika meze tabağını, kısa zamanda sıkıcı bir bulaşık makinesine çevirir. (Ryan O’Neal)

Oğlunuzun büyüdüğünü anlamanın en kesin yolunu söyleyeyim, sizden para istemeyi kesip borç istemeye başladığı an erkek olmuş demektir. (Gene Kelly)

Anneler doğası gereği taraf tutarlar. (Shakespeare)
Bir erkeği yakından tanımak için en iyi ve en kestirme yol onunla yatağa girmektir. (Simone de Beauvoir)

Sevdiği bir kadın için ölmek, onunla birlikte yaşamaktan daha kolaydır. (Byron)

Sevdiğin müddetçe ve sevebildiğin kadar, sevdiğine her şeyini verdiğin müddetçe ve ve verebildiğin kadar gençsin. (Nazım Hikmet)

Aşk aşı gibidir. İnsanın ikincide, ağır hastalanmasını önler. (Balzac)

Aşkta zafer, kaçan erkeğindir. (Napolyon Bonapart)

Seks yaşamın dokuz nedeninden biridir. Diğer sekizi önemli değildir. (Henry Miller)

Kadın evlenmeden önce, erkek evlendikten sonra ağlar. (Platon)

Sevip de kaybetmek, sevmemiş olmaktan daha iyidir. (Seneca)

Aşkın mantığa sığmayan apayrı bir mantığı vardır. (Pascal)

İnsan aşktan söz ederken yalan söylemeyi öğrenir. (Stendhal)

Hem aşık hem de akıllı olmak olanaksızdır. (Bacon)

Her evli çiftten en az biri budaladır. (Henry Fielding)

Erkek olmadığıma seviniyorum, çünkü o zaman bir kadınla evlenmek zorunda kalacaktım. (Madame de Stael)

Akıllıca bir iş yapmak istiyorsan kendi eşitinle evlen. (Ovidius)

İlk aşk devrimden farksızıdır. Hiçbir değişiklik olmadan sürüp giden yaşam bir anda tuzla buz olur. (Turgenyev)

İnsan sevmeyince bayağılaşır. (Victor Hugo)

Kadının sakladığı biricik sır yaşıdır. (Tolstoy)

Tüm devletlerin temeli evliliktir. (Konfüçyüs)

Evlilikte ara sıra kavga etmelidir, çünkü insanlar birbirlerini ancak böyle anlarlar. (Goethe)

Hiç kimse uzun süre evli kalmadıkça gerçek aşkın ne olduğunu anlayamaz. (Mark Twain)

Aşk evrenin mimarıdır. (Heredot)

Aşk zaman kaybından başka bir şey değildir. (Goethe)

Aşk çelişkilerle beslenir. (Balzac)

Aşk her şeyi açar, ona boyun eğin. (Vergilius)

Akıllı aşık, tutkulu aşıktan iyidir. (Sokrates)

Mutlu aşk yoktur. (aragon)

Karısıyla çocukları olan bir kimse bir bakıma insanlık okulundan geçer. (Bacon)

Tüm trajediler ölümle biter, tüm komediler de evlilikle. (Lord Byron)

Aşk savaşlarında hiçbir çabadan kaçınma tüm gücünü kullan. (Ovidius)

Bir kadın kendisine benzeyen birine tahammül edemez. (Goethe)

Hiç kimse, kollarında bir çocuk tutan anne kadar çekici ve birkaç çocuk arasındaki bir anne kadar saygıdeğer değildir. (Goethe)

İDEA ( DÜŞÜNCE) NEDİR ?

VOLTAIRE GÖRE İDEA (DÜŞÜNCE):

Düşünce nedir? Beynimde, resim halinde canlanan bir imge. Demek ki bütün düşünceleriniz imgelerden ibarettir. Elbette; çünkü en soyut düşünceler bile gördüğüm bütün nesnelerin devamından başka bir şey değildir. Genel olarak varlık sözünü özel varlıkları tanımış olduğum için kullanıyorum. Sonsuzluk sözünü de, bir takım sınırlar gördüğüm, bu sınırları da genişletebildiğim kadar genişlettiğim için söylüyorum; kafam imgelerle dolu olduğu içindir ki düşüncelerim var.

Peki bu tabloyu yapan ressam kim? Herhalde ben değilim, çünkü doğru dürüst resim yapmasını beceremem. Bir yetiden (insanda doğal olarak bulunan bir şeyi yapabilme gücü) yararlanan, düşünenden daha çok, hiç değilse daha iyi bilir, daha mutludur. Ama ne yapayım? Kafamda toplanıp birbiriyle çarpışan, iliğimdeki gözleri savaş meydanı olarak seçen bütün o düşünceleri kabul etmek, etmemek benim elimde olan bir şey değildi ki.birbirleriyle adamakıllı dövüştükten sonra, kalan döküntülerinden kararsızlıktan başka bir şey elde edemedim.

Bunca düşünce sahibi olup, düşüncenin özünü, ne olduğunu doğru dürüst bilememek çok acıklı bir şey. Gerçekten öyle; ama bilmediğini biliyormuş sanmak daha da acıklı, daha budalaca bir şeydir.



ANDEBİ’YE GÖRE DÜŞÜNCE:

Kör karanlık kuyunun dibinde kalmış bir insanın, yukarıdan sarkıtılan bir iple kendini yukarı çekerek gün ışığına ulaşması sonucundaki eylemler zincirlerinin başındaki ipi aşağı sarkıtma yargısından önce oluşan zihinsel etkinliktir.
Düşünceyi şöyle de açıklayabiliriz:
Düşünce=>düşün=>düş.
Düş= hayal.
Hayal gerçek bir şey değildir ancak düşünce hayalleri gerçekleştirmeye yönelik ortaya konan bir planlamadır. Günlük yaşantımızdaki davranışlarımızın temelinde düşünce, yargı ve eylem gelir. Süreç bu sıralamayla oluşur. Yani düşünce eylemin en başındadır. Bazen insanı hayvanlardan ayıran şeyin düşünmesi olduğu söylense de bu tamamen doğru bir tanımlama değildir. hayvan davranışlarında da eylem öncesi oluşan yargıdan önce zihinsel etkinlik vardır. bu nedenle hayvanlar da düşünür. Ancak insan gibi yeni düşünce üretemez. Yani insanı hayvandan ayıran temel durum insanın yeni düşünce üretebilmesidir. Koşullarını ve yaşam biçimini tarihi süreç içinde sürekli değiştirebilmesidir. Bir balina yüz yıl önce nasıl yaşıyorsa şimdi de aynı şekilde yaşamaktadır. İnsanın yüz yıl öncesi ile şimdiki yaşantısı arasında farklar oldukça fazladır.

Popüler Yayınlar