Translate / dil çevirici

15 Haziran 2010 Salı

GIAMBATTISTA VICO

GIAMBATTISTA VICO (1668-1744)


Yoksul bir kitapçının oğluydu ve bilgiye olan açlığını, babasından aldığı etkiye borçluydu. O alışılmış ironisi ve simgeci tarzıyla, yarı şaka yarı ciddi derdi ki, felsefeye olan ilgim, yedi yaşındayken babamın dükkanında merdivenden düşmeme bağlıdır. Ancak ne kadar alışılmışın dışında biri olsa da, ölümünün üzerinde uzun yıllar geçtikten sonra şöhrete kavuşabildi. Fazla cüretkardı ve hayal gücü fazla gelişmişti. Son derece modern denebilecek düşünce yapısı, kendi çağında genel olarak eleştiriden ve kuşkuculuktan uzak duran Napoli yaşamında olsa olsa egzantrik bulunmuştur her halde. İngilizce’de Giambattista Vico hakkında bugün bile çok yayın olmamasına rağmen, başyapıtı olan Scienza Nuova(Yeni Bilim) 1948’de İngilizce’ye çevrilmiş ve sık başvurulan bir kaynak olmuştur.

Vico’nun eseri fazlasıyla kişisel bir nitelik taşıyordu ve bu da 17. yüzyıl başlarında kabul görmesini zorlaştıran bir etkendi. Çok okuyan biri olmasına rağmen, onun birincil kaynağı okudukları değil yaşadığı deneyimlerdi. Bütün mesele o dönemlerde kişisel deneyimlerin pek ilgi uyandırmaması idi. Yaklaşık 1790-1810 yılları arasında Vico, Alman romantikleri tarafından keşfedildi. Daha sonra Fransız tarihçi Jules Michelet 1824’ te “Yeni Bilim’in” kısaltılmış bir çevirisini yayımladı. Vico’nun etkisi bundan sonra giderek arttı. Bugün öyle veya böyle batının düşünce tarihini yazacak olup da onu dışarıda tutacak çok az kişi vardır.


Her ne kadar kendi temel tezlerini örneklerle desteklemek için antik Roma’dan yararlanmış olsa da, antik çağın abartılı bir görkem içinde gösterilmesine karşı uyarılarda bulunan ilk düşünürler arasındadır. Tarihi döngüsel bir süreç olarak görüyordu. Hukukçu, tarihçi, şair ve ilk sosyal bilimciydi. Bu nedenle tarihe yepyeni bir açıdan bakmıştı. James Joyce “Finnegans Wake” adlı romanının sarmal yapısını ondan esinlenerek kurmuştu. Vico’dan modern anlamda bir tarih teorisi geliştiren ilk adam diye söz edildiği olmuştur.

Giambattista Vico nispeten başarısızlıklarla dolu bir hayat geçirdi ve manik-depresif yanı çok belli mizacıyla, kendi bahtsızlığına sık sık sövüp saymak durumunda kaldı. Otobiyografi’sinde hemen hemen hiç kişisel bilgi vermemesi (ailesinden bile söz etmemesi) büyük talihsizliktir. Bunun yerine kendi düşünsel gelişimini anlatır.


Napoli’de doğan Vicko, ömrü boyunca bu kentin çevresinde, yarıçapı doksan kilometre olan bir alanın dışına çıkmadı. Başarılı bir hukuk öğrencisiydi, hatta daha baroya girmeden bir davada babasını savunmuştu. Sonraları bu başarılarının ödüllendirildiğini görürüz. Daha otuz bir yaşındayken Napoli Üniversitesi’nde retorik profesörlüğüne getirildi. Kırk iki yıl sürdürdüğü bu görevinden sonunda istifa etti. Zaten bu görev ne prestij getiriyordu ne de yeterli bir ücret. 1723’te, aynı üniversitede herkesin göz dikmiş olduğu medeni hukuk profesörlüğüne aday olunca kaba bir şekilde geri çevrildi. Yoksul ve okuma yazması olmayan bir kadınla 1699’da kurduğu mutlu evlilikten dört çocuğu oldu. Gerçi aklıyla Napoli’de saygı görüyordu ve dışarıdan bakıldığında sakin bir hayat sürüyordu ama, daima yoksulluk sınırında yaşadı. Hatta özel dersler vermek zorunda kaldı. Tek tesellisi, bütün bu hüsran duygularının kamçılamasıyla ortaya koymayı başardığı büyük eseriydi. Engizisyon’dan yakasını kurtarabildiyse de, kolay yola getirilebilecek cinsten bir adam değildi. Kendini her türlü yerleşik Ortodoksluktan bağımsız gördüğü ortadaydı. Machiavelli , Bacon, ve Hobbes’dan etkilenen, ama tutarsız bulduğu Descartes’a karşı çıkan Vico, öncelikle toplumun kökenine ve dile ilgi duyuyordu. Belki de her şeyden önemli yanı, kendini inceleyerek insanlığa ilişkin incelemelerin öncüsü olmasıydı.

Alman filozof Wilhelm Dilthey (1833-1911) ile sosyolog Max Weber’in (1864-1920) çabalarıyla yaygın bir geçerlilik kazanmasından çok önce, Vico verstehen(anlama) kavramını icat etmişti. Aslında gerçekten de o kadar modern olmayan geleneğe göre her şeyden önce bizden beklenen, insan davranışını içeriden anlamaktır. Bir başka deyişle, değerlendirmekte olduğumuz her ne ise bunu empati yoluyla yaparız. Yani kendimizi başkasının yerine koyarak.


Descartes’ın akılcılığını sorgulayan Vico, bilgi için kendi dışında bir yere değil, kendi içine baktı. “sahici olan ile yapma olan birdir” diye yazıyordu. Evet, matematik “sahici”idi. Fakat bunun tek nedeni, insanlar tarafından yaratılmış olmasıydı. İnsanın dışında, boşlukta, kendi başına bir varlığı yoktu. Bu nedenle Descartes’tan farklı olarak Vico, genel anlamda saf bilimden çok insan etkinliğine ağırlık vermekteydi.

Öte yandan Vico, insan diline kurumlarına yaklaşımıyla o dönemde olabileceği ölçüde bilimseldi de. Dikkatli saha çalışmalarına dayanan modern antropolojinin tohumlarından birçoğunu “Yeni Bilim” adlı eserinde bulmak mümkündür. Vico’nun bir başka önemli yanı da tarihin kötüden daha iyiye, oradan en iyiye doğrusal bir akış göstermediği döngüsel biçimde hareket ettiği anlayışıydı. Kendisi buna “corsi e ricorsi” (büyümeden çürümeye) adını vermişti.


Vico’ya göre bir toplum kendi edebiyatının, mitlerinin, dilinin, hukukunun, sanatının, yönetim biçimlerinin, dininin ve felsefesinin ürünüdür. Vico’nun evrimci olduğu söylenegelmiştir ve bir bakıma doğrudur da bu. Ama hep ileriye, yukarıya ve daha iyiye doğru bir yönelimi belirttiğini söylemek yanıltıcıdır. Vico böyle bir şeye inanmıyordu. Toplumların nasıl evrim geçirdiklerinin izini sürmüştür, evet, ama nasıl çöküşe geçtiklerinin de izini sürmüştür. Kaosun, hatta unutulmuşluğa gömülmenin savunusunu üstlenir Vico. Çağının en nesnel düşünürüdür. Çok sık ortaya atılan yanıltıcı bir iddia da, insanlığın hayatında Takdir-i ilahi’nin etkili olduğuna inandığı için, Vico’nun Katolik bir filozof olduğudur. Vico o sefil işinden olmamak için her şeyi, duyarsız ve cahil papazlara dinden sapma olarak gözükmeyecek terimlerle ifade etmek zorunda kalmıştı. Siyaseten doğruyu savunanlar bugün nasılsa o zaman da öyleydi. Kendi yetersizlik duygularıyla hareket eden sadist ve ucuz adamlar, kendilerinden üstün gördükleri kimselerin hayatını mahvetmeye uğraşırdı. Vico gençken bazı arkadaşları, “Epikurosçuluk” suçlamasıyla Engizisyon tarafından cezalandırılmıştı.

Vico’ya göre insanların en samimi ve eksiksiz bilebileceği şey kendi varlıkları değil, kendilerinin ne yaratmış olduğuydu. Bilimde deney asla kesin olmaz, çünkü doğaya atfettiğimiz yasaları deneyle sınarken, doğayı taklit etmenin ötesine geçemeyiz. İnsanın kendi yarattıkları üzerinde deney ise daha kesinliklidir.


Yukarıda da kullandığımız empati sözcüğü aslında modern çağ denen şeyin başlarında atılmıştı ortaya. Yani Verstehen’in (anlayış) modern düşüncenin gereklerinden biri haline geldiği dönemde. Oysa insanlar ümitsizce ihtiyaç duyarlar empatiye, kendi kendini anlama ihtiyacı ise korkunç boyutlardadır. İşte Vico’nun eserleri bu iki ihtiyaçla doludur. Madem ki insanız, diye akıl yürütmüştür, insanın yarattıklarını her şeyden iyi bilmemiz gerekir. Dünya, tanrıyı kaybettiğine inanmaya başlayınca “kusursuz bilim” yanılsamasının ne kadar öldürücü boyutlara vararak dünyayı hükmü altına alacağını öngörmüştü Vico. Nitekim çok sonraları Nietzsche’nin gösterdiği gibi dünya, kültürel anlamda tanrıyı kaybetmişti elbette. Artık tanrının bir anlamı yoktu. Vico, kültürün yarattığı tanrı ile gerçek tanrı arasındaki farkı görebilecek kadar aydın bir insandı. Ne de olsa aydınlanma ve ansiklopedi çağıydı bu.


Vico ilk bağlamcıdır. Tarihin bir dönemini kendi dönemimize ait terimlerle anlamaya çalışmanın ciddi bir tahrifata yol açacağını görmüştür. Üstelik geçmişi anlamaya çalışıyorsanız, düş gücüne dayalı bir empati geliştirmek durumundasınızdır.

İnsanlığın ilk yarattığı şeylerin kaybolup gitmiş köklerini anlamak için “bellek sanatı” ndan yararlanmak gerektiğine inanıyordu Vico. Vico’nun iddiasına göre eski insanın elindeki güç felsefe değildi, şiir idi. Kısaca özetleyecek olursak insanlığın her çağı kendi sanatını, hukukunu, siyasetini geliştirmiştir. İnsanın bütün çabalarının temelinde dili kullanılması vardır. Bir toplumun durumunu anlamak için dili nasıl kullandığına bakabiliriz. Çeşitli dil tiplerini görkemli bir başarıyla sınıflandırmıştır Vico: Günlük konuşma dili, simgesel dil vb.


Vico belki biraz karamsardı, ama ne olursa olsun kesinlikle etkileyici bir tarzda inanıyordu ki bütün çağların, tarihin bütün döngülerinin yazgısı unutulup gitmektir. Ne kadar karamsar olsa da bunun nedeninin anlamak için Hinduizm’in ve ondan türeyen Budizm’in inceliklerine bakmalıyız; “hiçlik” ne demektir, bunun üzerinde düşünceye dalmalıyız.


Vico’nun ironiyle dolu olan eserleri, psikanaliz ve Freud’dan tutun da varoluşçuluk ve Sartre’a, dil ve Chomsky’ye, hatta Marksizm ve Marx’a kadar üç aşağı beş yukarı “modern” diye düşündüğümüz ne kadar şey varsa hepsini öngörmüştür. Görünmez, korkunç ölçüde anlık ve rastlantısal gerekliliklere göre davranan, ama yine de her zaman ilahi yazgıya tabi olan insanlık durumlarıyla ilgili olarak Vico’nun geliştirdiği bakış, şimdiye kadar olduğundan çok daha kapsamlı biçimde incelenmeyi hak etmektedir.

Popüler Yayınlar