Translate / dil çevirici

17 Mayıs 2008 Cumartesi

DÜŞÜNEN İNSAN HAKKINDA DÜŞÜNCELER

Homeros’um ben antik Yunan’da. Troya Savaşı’nın bitmez tükenmez kılıç sesiyim havada çarpışan. Üzerinde orduların vuruştuğu, atların koşuştuğu, kimsenin bir daha hatırlamayacağı, cansız yere düşmüş basit bir savaşçıyım belki. Odysseus’um ben nice savaşlardan dönen, yüreğinde zaferin kıpırtısı hiç bitmeyen. Nice destanlara, şiirlere konu oldu serüvenlerim. Helen uğruna on yıl çarpıştım, gizledim sevda uğruna yaptıklarımı.

Bir zamanlar Konfüçyüs’tüm tarihin gizemli tünellerinde dolaşan. Uzun sakalımla gezindim bütün Çin’i, bıkmadan usanmadan anlattım erdemli insanı her gördüğüme. İktidar ve güç kavgalarının arasında hümanizmi fısıldadım tüm kulaklara.

Anadolu’da dünyaya getirmiş annem beni. Hipokrat’ım ben batıl düşüncelerinizi yerle bir eden. Halen bile adıma yemin eder hekimleriniz. Düşüncelerimle ışık tuttum size binlerce yıl önceden.

Gün gelir, bir öğlen vakti kadeh tokuştururum İskender’le. Benden aldığı güvenle büyür cesareti. Aristo’yum ben mantığınızdaki zincirleri kıran. Ben anlattım Marks’a diyalektiği Akademia’da ayaküstü.

Platon’um ben, şimdi okuduğunuz üniversitelerin ilkini kuran. Akademia’nın soğuk koridorlarında yazdım devletin dinamiklerini. Anlamadınız beni binlerce yıl sonra bile. Adımla anıldı yaşayamadığınız aşklarınız. Gizemine ve güzelliğine varamadığınızı görüyorum halen platonik aşkın. Bir gün astılar hocam Sokrates’i felsefeden aydınlıktan korkan, kendine devlet adamı diyen küçük insanlar. Yitirmedim ustama saygıyı ölürken bile.

Dünyayı geometri teoremlerimle uğraştıran Eukleides’im ben. Şekil verdim yaşantınıza paralel doğrularla. Öğretmeninizin tahtaya çizdiği bir üçgenim. Matematikten değil benden korkarsınız aslında. Sonsuz bir doğruyum geçmişten geleceğe çizilen.

Roma İmparatoru Augustus’u destanlara konu eden şair Vergilius’um ben. Sahtekar ve iki yüzlü bir imparatordan kahraman yarattım istemeden. Kartaca’da aşık ettim Aineias’ı Dido’ya. Dizelerimde sevdiler birbirlerini. Oturup onları izledim satırlar arasında.

Kopernik’im ben güneş sistemini teoriye bağlayan. Karanlıkta yürürlerken yollarını aydınlattım düşüncelerimle Galileo’nun, Kepler’in, Bruno’nun. Gökyüzünde parıldayan bir yıldızım ben ışığı engizisyon karanlıklarında gezinen.

Montaigne’im ben yaşam üzerine düşsel gezintiler yapan. Yazdıklarım yükseldikçe, büyüdükçe küçülttüm kendimi kelimeler karşısında. Unutmayın; “istediğiniz kadar yüksek sırıkların üzerine çıksanız da yine kendi bacaklarınızla yürüyeceksiniz. Dünyanın en yüksek tahtına da çıksanız yine kendi kıçınızla oturacaksınız.”

Zırhını ve kılcını kuşanmış Cervantes’im ben. Don Kişot’la yürüdüm üzerine yel değirmenlerinin. Atım Rosinente kadar yoktur aklı “yüksek tabakanın” görgü dolu beylerinin, bayanlarının. Köylü Sancho Panza’da buldum gerçek dostluğu. Cesaretiniz yok benim kadar görüyorum, başınızı döndüren yel değirmenlerinin üzerine yürümek için.

Merkezine yerleştirdim dünyayı güneş sisteminin. Kepler’im ben, çıraklık ettim bilim adına ne varsa. Beyinlerinizdeki karanlık dehlizleri doldurdum, düşüncelerimle. Camdaki buğuyu siler gibi sildim gözlerinizdeki perdeyi. Her şeye rağmen bilime inandım.

Ulu mahşer olur divan kurulur. Suçlu suçsuz gelir anda derilir. Piri olmayanlar anda bilinir. Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan. Pir Sultan’ım arşa çıkar ünümüz. O da bizim ulumuzdur pirimiz. Hakka teslim olsun garip canımız. Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan. Pir Sultan Abdalım gülüm dermişler. Şu şirin canıma nasıl kıymışlar. İsteyene dünya malın vermişler. Sensiz dünya malın neylerim dostum.

Bilimsel düşünce de yöntemler üzerine çalıştım. Günlük yaşantınızdaki kargaşanın ve gereksiz özentilerinizin sizi bilimden uzaklaştırdığını görüyorum, şimdi olmasam da yanınızda. Bacon’ım ben tümdengeldim, tümevarırım.

Teleskopumla izledim evrendeki doğru bildiğiniz yanlışları. Bilim olmadan insan karanlık bir labirentte dolaşır durur. Galileo’yum ben inkara zorladığınız teorilerin kuramcısı. Bıkmadan usanmadan uğraştınız arkadaşlarım ve benle. Dünya yuvarlak demesem de ne kaybeder dünya şeklinden. Dünya sizi değil bizi hatırlayacak oysa.

Bazen dövüştüm bazen savaştım. Çarpıştım yabancı bayraklar altında. Bazen bacaksızları yola getirdim. Ama hep dolaştım durdum kırlarda. Bazen günlerce bazen yıllarca. Sürdüm beyaz atımı dörtnala. Nerede bir boğuşma olduysa dövüştük birlikte cesurca. Yeşil fundalıklar içinde çürüyüp gitmeden, artık zamanıdır küheylanım. Onurumuzla ölmenin. Bertolt Brecht’im ben dünyayı halk tiyatrosuna çevirmek isteyen.

Özgür düşünceyi savundum, korksam da Bruno’yu saran alevlerden. Şüpheciydim doğadaki kavramlara karşı. İnsanı araştırmaya iten şüphe değil midir? Her şey doğada karşıtıyla vardır mutlaka. Ve karşıtını yaratır her eylem. “düşünüyorum, öyleyse varım” dedim, yüzlerce yıl sonra bilen varım. Descartes’im ben var olmaya da devam edeceğim. Ya siz? Yok olmak için bütün çabanız.

Gezdim durdum insanların arasında. Yaşamla olan çelişkilerini gözlemledim ellerindeki izlerde. Onların hikayelerini, zincirlerinden başka kaybedecek şeyleri olmayanların hikayelerini anlatım durdum. Demir bir ökçeye sıkıştırılmış insanlığı diriltmek oldu tek çabam. Jack London’ım ben “demir yolu serserileri” inden biri.

Her şey hareket halindeki maddeyle açıklanır, tek içsel gerçeklik harekettir dedim yüz yıllar önce. Düşünce ve tutkularımızın kaynağı hareket halindeki maddedir aslında. Bencil ve mekanik doğanızı eleştirdim, hükümranlığa boyun eğmeyin diye. Görüyorum ki esir olmuşsunuz gittikçe sizi yöneten su canavarına. Thomas Hobbes’um ben psikolojinizin iç gözlemcisi.

Duygularıyla yargılamaya alışkın olanlar akıl yürütme sürecini anlamaz, çünkü ilk bakışta görür onlar ve ilke arama alışkanlıkları yoktur. Diğerleri, yani ilkelere göre akıl yürütmeye alışkın olanlar ise tersine duygu meselelerinden hiç anlamazlar, bunlar hep ilkelere bakar ve ilk bakışta göremezler. Blaise Pascal’ım ben yüreğin mantığı ile aklın mantığını çarpıştıran.

Bir bireye öylesine bakarken, ondan ister psikolojik terimlerle söz ediyor olalım ister fiziksel terimlerle, onu tek bir birey olarak düşünürüz. Fiziksel bir olay zihinsel terimlerle açıklanabileceği gibi, zihinsel bir olay da fiziksel terimlerle açıklanabilir. Spinoza’yım ben; İnsan kendi duygularına tutsak oldu mu, kendi kendinin efendisi değildir artık, tarihin insafına kalmıştır. Felsefe tarihindeki yerimi aldım ben, siz düşünün gerisini.

Dünya beni nasıl görüyor, bilemeyeceğim; ama ben kendimi, deniz kıyısında oynayan bir çocuk olarak görebiliyorum ancak. Gerçeğin okyanusu, bütün o keşfedilmemiş enginliği ile önünde uzanırken, arada bir yüzeyi diğerlerinde daha pürüzsüz bir çakıltaşı, yahut sıradan deniz kabuklarından daha gösterişli bir kabuk buldum diye sevinen bir çocuk. Isaac Newton’ım ben kütlenizin çekim kuvvetini bulan

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar