Translate / dil çevirici

17 Mayıs 2008 Cumartesi

ISAAC NEWTON

ISAAC NEWTON

Isaac Newton’un akıl çağının babası olarak nitelendirilmesi abartılı sayılmaz. Isaac Newton (1642-1727), aslında matematik ile fizikten çok simyaya, gnostisizme, kehanete, Alman mistik jacob Boehme’nin çalışmalarına ve ilahiyata ilgi duyuyordu. Bilim tarihçilerinin büyük çoğunluğunu giderek daha fazla mahcup eden bu paradoks, onun milyonlarca sözcük içeren “Daniel’in Kehanetleri Üzerine Gözlemler” gibi eserlerinin, özellikle de örtük anlamlarının taktik bir anlayışla görmezden gelinmesi nedeni ile çözülmemiş olarak durmaktadır.

Bu açıdan hristiyan fizikçiler ile matematikçilerin karşı karşıya bulunduğu sorunun daha basit olduğu söylenemez doğrusu. Newton bir heretik, bir Ariusçu idi. Ariusçuların tezlerini benimsiyordu: Tanrı’nın dünyayı yaratmak için bir araç olmanın ötesinde nedenlerle İsa Mesih’i yarattığı inancından uzaklaşmakla, kilisenin yanlış bir yola sapmış olduğu tezini savunuyordu.

Newton paradoksunu daha da derinleştiren bir başka durum, onun fiziğinden hareketle kurulan kozmolojinin, dini temellerde bizzat Newton’ın reddetmiş olduğu bir yorumdan yana gelişmesidir. Bunda da newton’ın muazzam etkisinin, çok fazla farkına varılmamış bir unsuru etkendir. “Sacred Theory of the Earth (1681-89, yeryüzüne İlşikin Kutsal Teori)” adlı eserinde “Eski Ahit’i”doğa biliminin terimleriyle yeniden yazan Thomas Burnet’in aksine, Newton éphilosophiae Naturalis Principia Mathematica” da (Doğa Felsefesinin Matematik İlkeleri) Galileo’nun buluşlarını daha ileriye götürerek kesin biçimde bilimsel bir tablo çizmekteydi. Yapmaya çalıştığı şey, kitabı o zamanlar çok rağbet görmüş sonrasında unutulmuş olan Burnet’in yaptığı ile aynıydı aslında.

Newton 1642’nin Noel gününde, yani 25 Aralıkta İngiltere’nin doğu kıyısındaki Lincolnshir’e bağlı Woolsthorpe’ta doğdu. Çiftçilikle uğraşan bir ailenin çocuğuydu. Yoksul bir alim olarak Cambridge’deki Trinity College’da öğrenime başladı ve 1665’te, veba salgını yüzünden üniversitenin kapalı olduğu sırada temel bilimsel düşüncelerini oluşturdu. Şu meşhur elma hikayesinin doğruluğuna inananların sayısı inanmayanlardan fazladır. Newton bu hikayeyi, kütle çekimini nasıl bulduğunu soranlara bir cevap vermiş olmak için uydurmuş olmalı. Ancak dalından düşen bir elma değilse bile bir şeyler onu meraka sevk etmiş, düşen nesneleri etkisi altında bulunduran kuvvetin Ay’ı da etkileyip etkilemediğini düşünür olmuştu Newton. Ay yoksa bu etki ile mi yeryüzü çevresinde elips biçimli bir yörüngede dönüyordu? Kendi yazdığına bakılırsa “ o zamanlar keşiflerde bulunma çağının baharındaydı. Ve matematik ile felsefeye sonradan asla olmadığı kadar önem vermekteydi.”

Zoraki ve tek başına çalıştığı süreç içinde Newton, beyaz ışığı bileşenlerine ayırarak ana renklerden oluştuğunu gösterdi, ayrıca diferansiyel ve integral hesabını buldu. Newton daha otuz yaşına varmadan Cambridge’de matematik profesörü oldu. Sonradan (1696’da) Kraliyet Darphanesi’nde yöneticiliğe getirildi, ardından da darphanenin genel müdürü oldu. 1703’te üstlendiği Kraliyet Bilim Derneği Başkanlığı’nı ölümüne kadar yürüttü. 1705’te şövalye ilan edildi; ancak bilimsel çalışmalarından dolayı değil darphanedeki hizmetlerinden ötürü olmuştu. Büyük hayranlarından Voltaire’e göre darphanede göreve getirilmesinin tek bir sebebi vardı, o da hazinenin başında bulunan Lord Halifax’ın Newton’ın yeğenine aşık olmasıydı. Ne olursa olsun Newton, para reformuna dürüstçe eşlik etmişti.

Newton en çok kütle çekimi kuvvetini bulmuş olmasıyla ve yasalarıyla tanınır. Bulduğu devinim yasaları şöyledir: bir doğru üzerinde ilerlemekte olan bütün cisimler, bir kuvvet onları yollarından çevirmediği sürece devinimlerini korurlar; bir cismin devinim hızı, ona uygulanan kuvvet ile orantılıdır; her kuvvet kendine denk bir karşı kuvvet yaratır. Evrenin sonsuzluğuna ilişkin açıklaması ise Einstein tarafından gözden geçirilene kadar hükmünü korumuştur. 1704’te, Opticks (Optik) adlı çalışmasında şöyle yazmıştır: “ Her ne kadar kuyruklu yıldızlar son derece dış merkezli yörüngelerde hareket etse de, bütün gezegenlerin eşmerkezli yörüngelerde bir ve aynı şekilde hareket etmesi tesadüfe bağlanamaz. Gezegenler sisteminin böylesine muhteşem bir tek örneklik gösteriyor oluşu, tercih unsurunun etkisi ile olsa gerektir. Bizler, tanrının aklından doğan uzayda yaşıyoruz.” Böylece tanrıyı da sistemin içine katmış oluyordu.

Newton’ın sayıca küçük, etkisi ile büyük yasalarında fiziksel dünya tümü ile ve kesin biçimde açıklanıyor görünse de, fen dışındaki disiplinler -mantık, ahlak, toplumsal örgütlenme- tam bir kaosa terk edilmiş oluyordu. Bu kaosu çözmeye çalışan Locke, Hume hatta Berkeley gibi bütün filozoflar Newton’dan önemli ölçüde etkilenmiştir.

Newton’ın mekaniği ile simya konusunda yazdığı ama yayımlamadığı milyonlarca sözcük arasında çok az bağlantı olduğunu hemen herkes söylemiştir. Newton adi metallerin değerli metallere çevrilebileceğine inanmıştı. Newton’ın simyaya ise ne ölçüde bağlandığı fazla bilinmiyor. Tek bilinen, simyanın bayağı ve bilgisizce bir düzeyde, bir de açgözlülükle uygulanmadığı sürece servetin değil, ruhu yetkinleştirmenin peşinde bir uğraş olduğudur. Newton’ın en çok ilgisini çeken bir konu da son derece mektum, esoterik bir gizemcilikti. Newton’ın esoterik konulardaki yazılarının pek bilinmemesi, kendisinin bunları yayımlamaktan çekinmiş olması, bu yazılarının fazla ilgi görmemesi ilginç karşılanabilir.

Beklenebileceği kadar meraklı bir adamdı Newton. Doğuştan o kadar zayıf bünyeliydi ki ömrü acizlik içinde geçti yine de seksen beş yaşına kadar yaşadı. Mütevezi bir kişiydi ve şöylr demişti:

“Dünya beni nasıl görüyor, bilemeyeceğim; ama ben kendimi, deniz kıyısında oynayan bir çocuk olarak görebiliyorum ancak. Gerçeğin okyanusu, bütün o keşfedilmemiş enginliği ile önünde uzanırken, arada bir yüzeyi diğerlerinde daha pürüzsüz bir çakıltaşı, yahut sıradan deniz kabuklarından daha gösterişli bir kabuk buldum diye sevinen bir çocuk.”

Newton hiç evlenmedi. 1693 yazında geçici bir delilik yaşamıştır ve o tarihten (elli bir yaşındaydı) sonra karakterinin gitgide bozulduğu anlaşılmaktadır. 17o4’te kaleme aldığı “Optik” adlı eseri genel okur açısından “Matematik İlkeleri” inden çok daha anlaşılırdır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar