Translate / dil çevirici

17 Mayıs 2008 Cumartesi

MIKOLAJ KOPERNIK

MIKOLAJ KOPERNIK (1473- 1543)

Polanyalı kilise adamı ve astronom olarak bilinen Kopernik’in( Latince Nicolaus Copernicus) çağında yarattığı etki hayati ve temel niteliktedir. Düşünceleri ve tezleri başlangıçta anlaşılamamıştır. Güneşin güneş sisteminin merkezinde olduğunu öne süren ilk kişi Kopernik değildi. Ölüm döşeğindeyken yayımlanan kitabı 1615 yılında Katolik kilisesinin yasaklar kitabına alındı. Dinin bilimle örtüşmemesi yeni sayılmaz aslında. Teorisinin kabul edilmesinden çok sonraları, 1757’de sessizce yasaklar listesinden çıkarıldı.

Kopernik, Polanya’nın Krakow şehrinde, sonra da İtalya’daki Bologna’da öğrenim gördü. Ardından Doğu Prusya’daki Frombork’ta (Frauenburg) kilise kuruluna girdi. Başlıca görevi kilisedeki malların sorumluğuydu. Bu görevini yerine getirirken zamanının çoğunu 1513’ te kendisinin yapmış olduğu küçük bir gözlem kulesinde geçiriyordu.

Aristoteles, evrendeki en değerli şey olan ateşin, evrenin merkezinde olduğunu öne sürdükleri ve bu göksel ateşin etrafında dönen arzın dışında, bir de (bizim göremediğimiz) “karşı arz” bulunduğuna inandıkları için Pythagorasçıları eleştirmişti. Onlara göre hem arz hem de güneş bu göksel ateşin etrafında dönmekteydi.

Ptolemaios’un (Batlamyus; MS 2.yy) sistemiyle bu kurgu ve teori kusursuz biçimde yerli yerine oturdu: Arz(dünya) çevresinde gezegen devinimlerini sürdüren ve Pythagorasçıların mirasçı Platon’un üzerinde ısrarla durduğu kusursuz çemberler “episikl” adıyla korundu. Kusursuz devinim dairesel olmalıydı ve Ptolemaios’un teorisi de buna dayanıyordu.

Kopernik’de dairesel devinim kusursuzluğuna kesinlikle inanmıştı. Merkezde yanan ateşe dayalı eski anlayış, Kopernik’e uzak sayılmazdı. İddiasını şöyle açıklıyordu:

“Ancak dingin durumda her şeyin ortasında güneş bulunur. Tapınakların en ihtişamla parıldayanında, lambayı aynı anda her şeyi aydınlatabileceği bir noktaya değil de başka yere koymayı kim düşünebilir. Kim daha iyi bir konum bulabilir ona? Ne de olsa güneş evrenin feneridir diyenler yanılmış sayılmazlar.”

Kepler gibi Kopernik’de evrenin uyum içinde olduğunu göstermek istiyordu ve gök cisimlerinin devinimini inceleyen bilime katkıda bulunmaktı amacı. Kendisinin de açıkladığı gibi, görüşlerini Güneş’in “evrenin feneri” olduğu olgusuna dayandırdı. Güneşin çevresindeki cisimlerin olsa olsa sabit bir hızla hareket edebileceğine inandı.

Kendisiyle alay edilmesinden hatta daha kötü olabileceğinden korkan Kopernik, “Gök Cisimlerinin Devinimine İlişkin Varsayımlar Üzerine Yorum” adlı çalışmasını elden ele dağıtmaya başladı. Çalışmayı zamanın papası bile onaylayarak çalışmanın yayımlanmasını istedi. Bunun üzerine 1539’da Kopernik teorisi üzerinde daha bir şevkle çalışmaya başladı. Çalışmasında Wittenberg Üniversitesi’nden matematik profesörü Georg Joachim’den de yardım aldı. “Göksel Kürelerin Dönüşü Üzerine” adlı çalışması yayımlandığında Kopernik ölüm döşeğindeydi.

Kopernik çalışmasını tamamlayamadı; bu çalışmayı devam ettirip sonuçlandırmak, Danimarkalı astronomi bilgini Tycho Brahe, Johannes Kepler ve İtalyan Galileo Galilei’ye en sonunda da Isaac Newton’a kalacaktı. Toplum üzerindeki kilise ve din baskısının temellerinin sarsılmasıyla sonuçlanan süreci Kopernik’in çalışmalarının başlatmış olduğu söylenebilir.

Güneş merkezli teori başlangıçta pek bir direnişle karşılaşmamıştı aslında. Luther, Brahe, Montaigne, Bacon gibi bir çok kişi daha teoriyi tartışmadan reddettiler. Luther kopernikin kaçık olduğunu ve Kutsal Kitaba çamur attığını iddia etti. Teoriye muhalefet yavaş yavaş gelişti ve sonunda da Galileo, engizisyon mahkemesinin huzurunda teoriyi inkara zorlandı.

Bu arada büyük gizemci Giordano Bruno ( 1542-1600), kendi gnostik (sezgi yoluyla edinilen bilgi) felsefesinin merkezini oluşturan bir olgu olarak kabul etti bu teoriyi. Birçok modern gizemci gibi Bruno’da evrenin maddeden oluştuğuna inanıyordu. Bruno’ya göre Evren kendi başına büyük bir zekaydı. Ne yazık ki Bruno ihtiyatlı bir şekilde dile getirmediği bu düşünceleri nedeni ile yakıldı. Katolik devleti öyle bir haldeydi ki bu kadar iyi bir adamın, dini olduğu kadar bilimsel gerçeklere de kendini adamış olan bir adamın görüşlerini sonuna kadar inkar etmedikçe yaşamasına izin verilmezdi. Bruno’nun da inkar etmeye hiç niyeti yoktu.

Bruno Engizisyon’a şöyle cevap vemişti: “ ben evrenin sonsuz olduğunu savunuyorum. Sonlu bir dünya Tanrı’ya yaraşmazdı. İşte bu yüzdendir ki yaşadığımız yeryüzünün ötesinde sonsuz dünyalar bulunduğunu ilan ettim. Pythagoros gibi ben de yeryüzünün tıpkı diğerleri gibi bir yıldız olduğuna inanmaktayım. Tanrı hepsinde vardır. Bunu açıklamaya kelimeler yetmez.”

Kilisenin Kopernik teorisi karşısında kapıldığı nefretin ilk kurbanı Galileo’ydu. Muhtemelen kıskanç papazlar arasındaki bir entrikanın sonucuydu bu. Ancak Galileo canını kurtarmayı başarmıştı. Yine de kilisenin gerçekler karşısında kesin bir tavır almasının sebebi, Bruno’dan duyulan korku olmuştur

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar