Translate / dil çevirici

17 Mayıs 2008 Cumartesi

JACK LONDON

JACK LONDON

(D. 12.01.1876, San Francisco-Ö. 22.11.1916, Glen Ellen,California,ABD)

Jack London işi gereği sürekli gezmek zorunda olan bir astroloğun oğluydu. Annesinin ve London soyadını aldığı üvey babasının yanında yetişti. On dört yaşında yoksulluktan kurtulma ve serüvenlere atılma umuduyla okulunu bıraktı. Tayfa olarak çalıştığı bir gemiyle Japonya’ya gitti. 1893’teki ekonomik kriz sonrasında yük trenleri ile ülkeyi dolaşarak mitingler düzenleyen işsizler ordusuna katılıp hemen bütün ABD’yi dolaştı. 1894’te militan bir sosyalist oldu. Sonraları bu düşüncelerini eserlerine yansıtacaktı. Jack London; Darwin, Marx ve Nitzsche’nin eserlerinin basitleştirilmiş biçimlerini okuyup bir senteze vararak beyaz ırkın üstünlüğünü savunan görüşlerle, sosyalizmi kendine özgü bir tarzda kaynaştırdı. California Üniversitesi’ne girdikten bir yıl sonra okulu bırakarak Klondike bölgesinde altın arayanlara katıldı. Ertesi yıl beş parasız ve işsiz olarak geri dönmek zorunda kaldı. Şansını yazarlıkta denemeye karar verdi.

Günlük çalışma programları hazırlayarak yazmaya başlayan Jack London, baladlar, soneler, fıkralar, korku ve macera öyküleri yazmaya başladı. İlk kitabı “The Son of the Wolf” (Kurt Kanı; 1900) geniş bir okur kitlesine ulaştı. London üretken bir yazardı. On yedi yıl içinde kitaplarının sayısı elliyi bulmuştu. Bir tekneyle Güney Pasifik’e açıldıktan sonra, orada yaşadıklarını “The Cruise of the Snark” (Snark’ın Seferi; 1911) inde anlattı. Çevreye uyumu ve vahşi hayatın çekiciliğini anlattığı Alaska öykülerini içeren “Call of the Wild” (Vahşetin Çağrısı; 1903), “Burning Daylight” ( Yanan Gün Işığı; 1910) en önemli eserleri arasındadır. 1910’da California’da Glen Ellen yakınlarındaki bir çiftliğe yerleşerek ömrünün geri kalan bölümü “Kurt Evi” adını verdiği çiftlik evinde geçirdi. Ölümüne kadar toplumcu görüşlerine ihanet etmedi ve devrimcilerin gözünde bir kahraman olarak kaldı.

Özyaşamsal (otobiyografik) romanı “Martin Eden” da ( 1909) yansıttığı gibi yazın serüveni boyunca büyük bir enerjiyle çalıştı. Bu eserinden başka iki özyaşamsal eseri daha vardır. “The Road” (Demiryolu Serserileri; 1907) ve “John Barleycorn ( Bir Alkoliğin Anıları; 1913). Uzun yıllar böbreklerinden rahatsız olan Jack London, bir yemek sırasında aniden fenalaşıp kırk yaşında hayata gözlerini yumdu. Kitapları yabancı dillere çevrilmiş en büyük ABD’li yazarlardan biridir. Jack London’ın Türkçe’de yayımlanan bazı eserleri şunlardır: Deniz Kurdu, İnci Peşinde, Güneş Çocuğu, Yaşama Hırsı, Ateş Yakmak, Şafak Kızı, Acı Kuvvet, Can Yoldaşı, Açlar Ordusu, Ay vadisi, Cinayet Şirketi, Alaska Kid, Beyaz Diş sayılabilir.

Çoğu roman ve öyküsü, doğrudan onun hayat deneyimleri ile tutunabilme mücadelesi ile ya da kendini hayata dayatma, “herkes gibi biri olmama” kaygıları ile ilişkilendirilebilir. En önemli romanı sayılabilecek “Demir Ökçe” de Jack London kapitalizmin, toplumu, insanların yaşamını kabusa çeviren bir baskı yöntemine yol açtığına değiniyor. Demir Ökçe, emek ile sermaye arasındaki çelişkinin uç sınırında faşizmin nasıl palazlanıp ortaya çıkacağının önsezilerini aktarıyor bizlere. Çok geçmeden romanın yazılmasından otuz yıl sonra Alman faşizminin çizmeleri Polonya’ya girecektir. İtalyan faşist yönetimi, Jack London’ın kitabını yasaklayacaktır.

Jack London büyük kentlerin, sermaye birikim süreçleri sonucunda “gettolara” dönüşeceğini bu romanında ilk görenlerdendi. İşçi sınıfının yoksulluğu, eğitimsiz, sağlık sağlık hizmetlerinden yoksun sersefil hayatı, onun ölümünden sonra da bir gerçek olarak kaldı. “Demir Ökçe” ve dolayısıyla Jack London, yaşanan sınıf mücadelsi tarihinde pratiğini emekçiden yana koyması sonucu gelecekteki önemini koruyacaktır.

“Demir Ökçe”de Dr Hammerfield’le uzun bir tartışmaya giren romanın kahramanı Ernest felsefeyi şöyle tanımlıyor: Felsefe bütün bilimler içinde kapsamı en geniş olanıdır. Felsefenin akıl yürütme yöntemi de herhangi bir bilimin yöntemi gibidir; yani bütün bilimlerin yararlandığı akıl yürütme yöntemi. Aynı akıl yürütme yöntemiyle felsefe, bütün bilim dallarını büyük bir bilim olarak bir araya toplar. Herhangi bir bilim dalının verileri, parçaları birleştirilmiş bilgilerdir. Felsefe, bütün bu bilim dallarından elde edilen bilgileri birleştirir. Felsefe bilimlerin bilimidir. Ana bilimdir de diyebiliriz. “

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar